Yıldız Holding Yönetim Kurulu BaÅŸkanı Murat Ülker Topkapı'daki Ülker tesislerinde iÅŸçilerle iftar yemeÄŸi yediÄŸinde masada ben de vardım. Ä°ftar sonrası rahmetli Sabri Bey'in odasında neredeyse gece yarısına dek sohbet ettik.
Murat Ülker, ilk kez 28 Åžubat'ta yaÅŸadıklarından TÜSÄ°AD'ın BaÅŸbakan'la çatışmasına, Çamlıca'da yapılacak camiden avcılık ve araba yarışı merakına, babasıyla iliÅŸkilerden, eÅŸiyle nasıl tanıştığına kadar pek çok bilinmeyeni anlattı.
MARKAMIZ SOYADIMIZ OLDU
-Sülalenizin adı eskiden "Devlet"miÅŸ. Onu soyadı olarak alamamışsınız, vermemiÅŸler. Sonradan markanızı soyadı olarak almışsınız. Ülker adı nereden geliyor?
-Yılmaz Özdil bunu bir yazısında çok güzel anlattı. 40'ların ortası, II. Dünya Harbi'nin bitiÅŸi. Dedemin adı Hacı Ä°slam. Herhalde o ÅŸekilde soyadı tescil etmezler. Hacı Ä°slam Devlet diye isim olur mu? Devlet de herhalde Kanuni'nin ÅŸiirinde geçen, "Olmaya cihanda devlet, bir nefes sıhhat gibi" anlamında. Çünkü soyumuzda devlet yok bizim. Kırım'dan geldiklerinde soyad olarak ne koyalım diye düÅŸünmüÅŸler. Pasaportla gelmiÅŸler çünkü. Nüfus kâğıtları yok. O zaman Atatürk saÄŸ, Ä°smet Ä°nönü baÅŸbakan. Ve Türkiye'de "Sovyet dostlarımız" diye bir söylem var. Ä°smet Ä°nönü Kırım'a gidiyor bir ziyaret için. Kırım reisi cumhuru Mehmet'le görüÅŸüyor. Mehmet bizim köyde ayakkabı tamircisi, Kırım'a reisi cumhur olmuÅŸ. Ä°nönü gidince oraya, herhalde bizim ailenin lafı geçmiÅŸ. Dedem demiÅŸ ki o zaman, biz orada ne çektik, ne gördük, kimseye bir ÅŸey anlatamayız. Burada böyle bir politika var. Sovyet dostlarımız deniyor. Ve Kırım reisi cumhurunun ayakkabı tamircisi olduÄŸunu söylemek ters olur. O yüzden konuÅŸmamış. Dede üniversite mezunu adam. Türkiye'de öÄŸretmenmiÅŸ. Ama tekrar dönüp geldiÄŸinde alfabe deÄŸiÅŸmiÅŸ. O da bilmiyormuÅŸ yeni yazıyı. Sözlüklerden bakmışlar, yine Müslümanca bir isim olsun diye ışıktır, nurdur filan. Bunları söylesek kabul etmezler. Çünkü nüfus memuru o zaman ne isterse onu yazıyor. "Berk" adını bulmuÅŸlar, yani ÅŸimÅŸek. Nüfus memuru "Berksen" diye yazmış.
-Bir süre Berksen olarak gidiyorsunuz.
-Uzun yıllar geçiyor. Bir gün bir iÅŸ yapalım diyorlar, bir imalathane alıyorlar. Oraya bir isim koymak lazım. Yılmaz Özdil'in de bilmediÄŸini anlatayım size. Orayı alınca bakıyorlar, "Üçyıldız Bisküvileri" yazıyor tabelada. Nohutçuhan'da bu imalathane. Samanpazarı'nda, ÅŸimdi Ä°TO'nun olduÄŸu yer. O zaman bir adam çıkar, Üçyıldız'ı, Ülker diye deÄŸiÅŸtirir. Tabelanın üzerinden yapıyorlar bu deÄŸiÅŸikliÄŸi masraf çıkmasın diye. Ülker nereden geliyor onu bilmiyoruz. Diyorlar ki komÅŸunun çocuÄŸu vardı, herkes çok severdi Ülker Ülker diye. BaÅŸka birisi diyor çok meÅŸhur bir roman vardı, Ülker Fırtınası diye, herkes okurdu. Babam da onu okuyup etkilenmiÅŸ olabilir. Ama kimse doÄŸrusunu bilmiyor.
-Tabelaya Ülker yazma talimatını babanız mı vermiÅŸ?
-Amcam ile ortak olduklarına göre muhtemelen beraber koymuÅŸlar. Annem acaba Berksen miydi evlenirken, Ülker mi? Annemin evlilik cüzdanında Ülker yazıyor. Annemler 1949'da evlenmiÅŸler. 1944'lerde Ülker kurulmuÅŸ. Arada bir yerde Ülker olmuÅŸ. Niye böyle olmuÅŸ? Babam diyor ki, müÅŸteriler sipariÅŸ veriyorlar, mektup yazıyorlar 'Sabri Ülker' diye. Çünkü herkesin ismi, markası olmuÅŸ diyor. Bizi de öyle sanıyorlar. Hatta yabancılar bile Mr. Ülker diyor. Öyle olunca biz de dedik ki bu Berksen bizim ismimiz deÄŸil. Kendi ismimizi de koyacak halimiz yok. O zaman biz de bunu herkesin bildiÄŸi, kendiliÄŸinden oluÅŸmuÅŸ isme çevirelim. Dedemin mezar taşında Ä°slamefendi yazar. Berksen de yazmaz. Amcamın mezar taşında Asım Ülker, babamınkinde Sabri Ülker yazar.
EMELLERÄ°MÄ°N KÖLESÄ°YÄ°M
-Ülker'den Türkiye'nin beÅŸinci büyük firması diye söz ediliyor.
-Olamaz, çünkü devlet hala ekonominin içinde. Koca koca KÄ°T'leri var. Onlardan üç beÅŸ tane koyunca hepimizi geçer.
-Rakamlar büyük ama... 300 marka. 30 bin çalışan, 85 ülkeye ihracat, 9'u yurtdışında 55 fabrika. Sonuç olarak çok büyük bir iÅŸgücünden bahsediyoruz. Kendinizi kral gibi mi hissediyorsunuz, yoksa varlıklarınızın kölesi gibi mi?
-Kendimi köle gibi deÄŸil, aciz hissediyorum.
-Acizseniz, kraldan çok köleye yakın duruyorsunuz demektir.
-Varlıklarımın kölesi deÄŸil ama. Emellerimin kölesi.
-Hangi emellerinizin?
-Kader... Ä°nsanların hep bir tutkusu vardır. Åžöyle olaydı, böyle olaydı, ÅŸöyle yapaydım diye geçer hayatı. LeyleÄŸin ömrü nasıl laklakla geçiyor, bizimki de öyle koÅŸuÅŸturmayla geçiyor iÅŸte.
-KoÅŸabilmenin özgürlük deÄŸil, kölelik olduÄŸunu düÅŸünüyorsunuz, öyle mi?
-Öyle öyle. Özgür olsam ÅŸimdi bu saatte siz niye burada duracaksınız, ben niye burada duracağım. Daha manzaralı, baÅŸka bir yerde otururduk boÄŸaza karşı filan.
-Özgürlük belki de insanın kaderine teslimiyetidir.
-Siz teslim olmasanız ne olacak ki zaten, ne olacaksa o olacak. Araplar 'vuku bulanda hayır var' derler. Türkler 'Mevlam neylerse güzel eyler' diyor.
ANNEM ÖLDÜKTEN SONRA SOÄžUK SU Ä°ÇMEYE BAÅžLADIM
-GeçtiÄŸimiz ay Kapadokya gezisinde babanızın vefatından sonra ne hissettiÄŸinizi sorduÄŸumda "büyüdüm" demiÅŸtiniz. Büyümek özgür kalmak anlamında mı?
-Yok. Rahmetli annem hepimizi çok düÅŸünürdü. Bizi bizden çok düÅŸünürdü, babam dâhil. Hatta babam bazen "Ne olur üstümüze bir ÅŸey giyelim" derdi. Niye? Annem "Ben üÅŸüyorum" derdi, herkes giyinirdi. Annem "Bana sıcak geldi" derdi, hepimiz soyunurduk. Annem öldükten sonra ben soÄŸuk su içmeye baÅŸladım. Ellisinden sonra.
-Çok güzel. Baba ölünce?
-Babamın bana yasakladığı bir şey yoktu aslında. Şunu yapma, bunu yapma demezdi. Vaktinde yap derdi. Yapmayınca da bir şey olmazdı.
-Siz babanızın saÄŸlığındayken holdingin başına geçtiÄŸinizde büyümediniz mi aslında?
-Biz hiçbir zaman babamız yokmuÅŸ gibi davranmadık. Caiz olmaz. Adam orada duruyor, adamın malı. Zaten bizim töremize göre de oÄŸlanın malı babasınındır.
-Hiç babanızla rekabet ettiniz mi?
-Ben rekabetçi, hırslı bir insan deÄŸilim. Mesela okulda kurtarma yazılıları olurdu. Derlerdi buna gir, ÅŸu kadar da not alırsın, ortalaman yükselir. Ben çalışırdım. Girmeden de bakardım, arkadaÅŸlara sorardım. Onlar bana sorardı. Aa bunları biliyorum. Ne sorulabilir, ÅŸunlar gelebilir. Onların da cevabını biliyorum. Tamam, öÄŸrenmiÅŸim ben bu iÅŸi derdim, girmezdim.
-Baba ile oÄŸul iliÅŸkisi farklı. Bir de aynı iÅŸkolunda. Tüm yatırımını size yapıyor. Bir oÄŸlan çocuÄŸu ölmüÅŸ. Siz varsınız ortada.
-Ben onu hissetmedim hiçbir zaman. Babam benim arkadaşım gibiydi. Üniversite imtihanına son on beÅŸ gün çalıştığımı hatırlıyorum. O son günlerde babam bana "Artık çalışma, dinlen, ama araba da kullanma. Birisi sana çarpsa bir ihtilaf çıksa geceyi karakolda geçirirsin. Ertesi gün imtihana bile gidemezsin" dedi. Ne yapalım peki? "Ben seni alayım" dedi. Benim ÅŸoförlüÄŸümü yaptı. Sarayburnu'na gittik, park, bahçe gezdik. Biraz rahatladım, kafam dağıldı. Belki üniversite imtihanına bile götürmüÅŸtür, hatırlamıyorum.
-Sonradan babanız ile sizi kıyas ettiler mi?
-Ettilerse de bana demediler bir ÅŸey.
-Babanızla her konuda aynı görüÅŸte miydiniz?
-Yoo, aynı görüÅŸte olmadığımız çoktur. Mesela babam bana hep "önce sus, dinle. Çok konuÅŸuyorsun, dinlemeden konuÅŸuyorsun. Yaptığın iÅŸleri anlatmıyorsun bana. Gel anlat, ÅŸunları izah et" derdi.
-Ä°ÅŸ yapma tarzınız bakımından büyük çatışmalar yaÅŸamamışsınızdır.
-Babam bana "yavaÅŸ" derdi. "Çok yatırım yapma. Ä°ÅŸleri çoÄŸaltma. Adam bulamazsın" derdi. Hepsinde de haklıydı. Ama yaptık.
-Ama siz haklı çıktınız. Sonuçlar iyi oldu.
-Bilmem ki. Yapmasaydık belki daha rahat olurdu. Gerçi rahat da batar adama. Bir fabrikayı alacaktık. Rusya'da BolÅŸevik adlı fabrikayı. Ä°htilalden sonra özel fabrikayı alıp devletleÅŸtirip BolÅŸevik yapmışlar. O satılıyor.
-Yıl kaç?
-Belki beÅŸ yıl önce. Halen duruyor fabrika. Onu bir Avrupalı ile alacaktık. Büyük bir ortaklık iÅŸiydi.Sabri Bey'e bilgi vereyim dedim. Belki hoÅŸuna da gider, ironik bir ÅŸey. Anlattım. Bir taraftan da endiÅŸe ediyorum, diyecek ki niye bu kadar dağıtıyorsunuz. "Dağıtma peynirleri" derdi annem bana.
-Paraları saçma anlamında mı?
-Herhalde, ne bileyim. Onları söyleyince böyle baktı bana. Dedi ki, "Bekleniyordu zaten."
-Nasıl yani? BolÅŸevik fabrikasını sizin almanız mı bekleniyordu, sizin böyle saçmanız mı?
-Anlaşılmadı. Hiçbir ÅŸey demedi. Siz de kalkıp sorar mısınız sen ne diyorsun, denmez.
-Niye denmez?
-Töre töre. Ayıp, adam üzülür. Ä°nsan babasını üzer mi?
-Ben olsam "Baba ne demek istiyorsun" diye sorarım.
-Hiç öyle bir ÅŸey demem. Ben çocuklarıma bile demiyorum ne demek istiyorsun diye.
EVLÄ°LÄ°K YAZI TURA ATMAK GÄ°BÄ°
-EvliliÄŸiniz aÅŸkın mı, mantığın mı üzerine kurulu?
-Çok uzakta kaldı ya. 35 yıllık evliyim... Biz birbirimizi severiz. AÅŸk fedakârlıksa çok var.
-Sizin yaptığınız en önemli fedakârlık ne?
-Reklamlara girmeyelim de ÅŸöyle yapalım. Mesela ben evlendim, hanımla biz bir yere gitmedik.
-Evet, balayına gitmemiÅŸsiniz, anneleri göndermiÅŸsiniz.
-Onlar yorulmuÅŸlardı çok. Ben hanıma ÅŸunu dedim. GideceÄŸiz bir yere, balayı diyorlar. Bir sürü patırtı, yorgunluk. Ä°stanbul kadar güzel yer yok. Oturalım burada. Bundan sonra gittiÄŸimiz her seyahat balayı olsun dedim. Onun için biz ÅŸimdi hanımla nereye gitsek balayı gibi gideriz.
-Arkadaşlık ederek mi evlendiniz?
-ArkadaÅŸlık etmeye vaktim olmadı. Ä°ki ay niÅŸanlı kaldım. Çünkü arada seyahatim vardı, gittim geldim evlendim.
-EÅŸinizi ilk kez nerede gördünüz?
-Fındıkzade'de Ä°ngilizce dershanesi vardı, orada gördüm.
-Birisi mi bak ÅŸurada böyle bir kız var dedi?
-Birisi tavsiye etti. Bizim hanımın dikiş hocası, ablamın arkadaşıydı.
-Gittiniz, gördünüz. Görür görmez de iÅŸte benim eÅŸim olacak kadın mı dediniz?
-Evet.
-Nasıl oluyor bu?
-Yazı tura atmak gibi. Hayat da elli- elli deÄŸil mi? Ya yaÅŸarsın, ya ölürsün. Görürsün, ya seversin, ya sevmezsin. Ya evlenirsin ya evlenmezsin. Her ÅŸey elli-elli.
-Bu kadar matematiksel misiniz? Yoksa saklamaya mı çalışıyorsunuz duygularınızı?
-Yapım öyle. O kadar tarif edebiliyorum. Sonra da görüÅŸtük tabii. O sormuÅŸ zaten birilerine. Aman o adam mı, Ä°llallah demiÅŸler. Kötü de bir referans almış.
GODÄ°VA'YI ALIRKEN DÄ°NÄ° GÖRÜÅž ALDIM
-Godiva'ya neden helal sertifikası aldınız?
-Bana sordular. Dediler ki, biz Türkiye'ye de satıyoruz, baÅŸka Ä°slam ülkelerine de satıyoruz. Sen Müslümansın, nasıl olması lazım bunun? Ben biliyorum ama söylemem dedim. Benim iÅŸim bu deÄŸil. Gidin bunu helal sertifikası veren bir yerden öÄŸrenin. Ona göre formüllerinizi düzeltin. Öyle yaptık. KoÅŸer sertifikamız da var mesela.
-Godiva için mi, bütün ürünler için mi?
-Buradakiler için de var. ÅŸöyle. Bu KoÅŸer ve Helal sertifikaları yurtdışında Türkiye'deki gibi deÄŸil. Tek tek ürüne verilir. Burada markaya veriyorlar. Markaya olmaz sertifika.
-Bu helal sertifikası likörlü çikolatayı da kapsıyor mu?
-Yok ona nasıl versinler ki. Likörden kastınız alkolse.
-Üretiyor ama Godiva deÄŸil mi? Bundan vazgeçmedi.
-Seyrek. Bazı çeÅŸitlerimiz var, bazı Türkiye dışında bazı ülkeler için yapıyoruz. Amerika'da mesela bazı eyaletlerde alkollü çikolata imalatı ve satması yasaktır. Onun için çok tradisyonel bazı çeÅŸitler var. Onlarda kullanılıyor. Ama geçen mesela sunum vardı. Ä°ÅŸte Belçikalı ustalar geliyorlar. Manhattan'da bizim ofis var. Orada adam yeni çeÅŸitlerini tanıtıyor. Esas bana gösteriyor tabii. Yönetim kurulu da karşımda. Bana da tattırıyor. Dedi bunlar ÅŸampanyalı. Karşıdan millet kaşını kaldırıyor, bilmem ne yapıyor. Adam yine anlatıyor. Dur bakalım ne olacak diye bekliyorum. Sonra sordu o kaşını kaldırana. Niye öyle yaptınız? Dedi adam Müslümanım. Helal mi? Dedi ÅŸampanyalısı helal proof dedi. Ä°lk defa öyle söz duydum. Nasıl oluyor helal proof? Åžöyle. Åžampanyadaki lezzeti, aromayı verecek, onu aynı ÅŸekilde sizi kandıracak taklit bir aromayı koyuyor içine. Åžampanyalı oluyor ama ÅŸampanya koymadan oluyor.
-Godiva'dan evvel Ülker'in hiçbir ürününde likör yoktu. Godiva ile birlikte böyle bir ÅŸey de katılmış oldu ürünlerinizin içine. Ä°nanç dünyasında ne deÄŸiÅŸti?
-Ä°nanç dünyasında bir deÄŸiÅŸiklik yok. Ä°nançlı bir insanın inancı bunu koymamayı gerektirir. Ama zaten ticari de deÄŸil. Ä°statistiklere göre, Türkiye'de bir dükkanda içki satılıyor diye ben buradan alışveriÅŸ etmem diyen bir yüzde kırk var. Bir dükkanda içki satılmıyorsa ben niye oraya gideyim diyen yüzde sekiz. Siz yüzde sekizÄ° kazanabilirsiniz ama yüzde kırkı kaybedebilirsiniz. Ticari düÅŸünürseniz içki satmazsınız. Bir de bunun yanına içkili çikolata yap, al başına belayı. Bunu Türkiye'de baÅŸka yapan da yok. Bu bir talep meselesi. Belçika'da yapmışlar bir pazarlama faciası. Kutunun arkasında dikkat diyor, bu kutuda alkol vardır. Hamile kadınlar yiyemez. Yerseniz araba kullanırken dikkat edin. Alkol dikkatinizi dağıtır bilmem ne. Ya dedim böyle çikolata kutusu olur mu? Bir öldürür demediÄŸi kalmış.
-Peki az da olsa likörlü çikolata satmakta bir sakınca görmüyoruz noktasında mısınız?
-Hayır, o noktada deÄŸilim. Ben Müslüman bir adamım.
-Ama satıyorsunuz.
-Müslümanlığın bana müsaade ettiÄŸi ÅŸeyleri yapıyorum.
-Dediniz ya az da olsa var diye
-O sizin Müslümanlığınız, kitapta yazan Müslümanlık öyle deÄŸil.
-Ben anlamak için soruyorum.
-O zaman hocaya sormanız lazım.
-Az olunca satılır mı deniyor?
-Öyle denmez. Onun çok özel bir izahı var. Ben onu size yapamam. Çünkü teknik bir izah. Onu hocaya sormak lazım.
-Siz hocadan aldınız mı öyle bir ÅŸey?
-Biz öyle çalışırız.
-Diyanetten mi aldınız?
-Yoo.
-Peki sorunuz neydi? Bizim ürünlerimizin küçük bir bölümü böyle böyle olabilir mi ÅŸeklinde mi?
-Hayır öyle sormadım. Olanı anlattım. Ben nerede ne yapıyorum, dünyada ne yapıyorum, nasıl çalışıyorum. Onlar da ÅŸunu yapabilirsin, bunu yapamazsın dediler. Hatta Godiva'yı almadan bunu sordum.
-Likörlü olabilir mi dediler?
-Öyle demediler. Onu yine onlara sorup onlardan cevabı almak lazım. BaÅŸkasının adına konuÅŸursam yanlış olur. Ona sorarsınız.
-Ama sormuÅŸsunuz. Ne cevap verdiler?
-Godiva böyle çalışabilir dediler.
-Diyen kim? Bir hoca. Ama adını vermiyorsunuz.
COLA TURKA, PEPSÄ°'NÄ°N GERÄ°SÄ°NE DÜÅžTÜ
-Cola Turka'ya geçelim. 2003'te piyasaya gayet agresif bir biçimde girdiniz. Åžimdi reklamı bile yok. Neden?
-Reklam parayla.
-Para mı bitti?
-Yo yo. Ne kadar satıldığını gördük. Reklam yapmadan da o kadar satılıyor. Para harcamıyoruz.
-Birinci Coca Cola, ikinci Cola Turka, üçüncü Pepsi idi.
-Üçüncü olduk ÅŸimdi. Pepsi ile yer deÄŸiÅŸtirmiÅŸ olduk. Çünkü global olarak Pepsi o kadar büyük yatırım yapıyor ki. Kola iÅŸinin ÅŸu zorluÄŸu var. Muhtar Kent Türk, çok baÅŸarılı. SaÄŸ olsun, Allah muvaffak etsin. Ä°ftihar da ediyoruz. Arada görüÅŸüyoruz da. Åžimdi Coca Cola bir Türk firması gibi oldu.
-Niye? Sırf başında bir Türk var diye mi?
-Biz Türkler öyle hissediyoruz.
-Kandırıyor Türkler kendilerini.
-Canım hoÅŸlarına öyle gidiyor.
-Global bir dünyada bir sürü firmanın başında Türk olabilir.
-Ama yok. Bir tane var. Coca Cola bunu yapınca Türkiye'de bir avantaj oldu. Fakat Pepsi Cola için bir dezavantaj oldu. Pepsi Cola da Türkiye'deki varlığını geri almaya çalışıyor. Niye? Türkiye'yi kaybettikçe OrtadoÄŸu'yu kaybetti. OrtadoÄŸu'da Coca Cola yoktu, Pepsi Cola vardı yakın zamana kadar. Orada büyük bir savaÅŸ var aralarında. Türkiye'de aÅŸağıya düÅŸmesi Pepsi Cola açısından zor. O da uÄŸraşıyor kendi yerine çıkmak için. Arada olan bize oluyor. Bu kadar gürültü patırtının arasında biz dayak yiyoruz.
-Coca Cola'nın içindeki boya maddesinin kanserojen olduÄŸu açıklandı. Amerika kendi sınırları içinde bunu bir miktar düÅŸürdü.
-Boya maddesi deÄŸil, karamel maddesi. Karameli boya için kullanıyor bazıları.
-Ama biz Türkiye'de hala zararlı olan haliyle içiyoruz.
-Ben bilmiyorum diyeyim. Rakibe ne diyeyim ÅŸimdi?
-Cola Turka'nın içinde de o maddeden var mı?
-Yok. Çünkü bunun formülünü biz kendimiz yapıyoruz. Maddeleri de dışarıdan kendimiz ithal ediyoruz. Onun için bunu araÅŸtırdık biz vakti zamanında. Hatta alkol var mı yok mu diye bir sürü patırtı çıktı. Bunların hiçbiri bizde yok. Ötekinde var demiyorum. Bizimkinde yok. Kendim de içiyorum, nasıl olsun?
-Bana göre kola türü içeceklerin hepsi zararlı.
-Niye?
-Åžeker var, asit var.
-Canım gereksiz ÅŸey o kadar çok ki.
BANA HAÄ°NLÄ°K EDENÄ° ÇEVÄ°K PAÅžA Ä°FÅžA ETTÄ°
-GüneÅŸ Taner geçenlerde Mecliste darbeleri araÅŸtırma komisyonuna 28 Åžubat döneminde Ülker grubuyla ilgili çok enteresan bir hikaye anlattı.
-Basketbol takımıyla ilgili. Orhan var bizim eniÅŸte. GüneÅŸ Taner ne söylüyor diyor bana. Bilmiyorum dedim, seninle arasında geçti. Sen baÅŸkandın kulüpte.
-O dönem Ülker grubuna teÅŸvik vermiyor asker. Sonuçta basket Ülker'in basket maçında insanların eline Türk bayrağı vererek sizin ne kadar vatanperver olduÄŸunuz kanıtlanıyor ve yasak delinmiÅŸ oluyor.
-Önce ÅŸunu söyleyeyim. GeçmiÅŸe deÄŸil ileriye bakmak lazım. Ben iÅŸimde de, politikalarda da her zaman yarın ne olur, ben ne yapabilirim, nasıl muvaffak olabilirim ona bakıyorum. Burada geçen bir hadiseyi anlatayım. Bu odadaydık. Bir bayram öncesiydi.
-28 ÅŸubat dönemi mi?
-Evet. Bizde adettir, bayram kolisi yaparız. Hâlâ da yaparız. Ä°ÅŸçilere de dağıtırız. ArkadaÅŸlara da veya iÅŸ yaptığımız insanlara da göndeririz. Bayram kolilerini dağıtmanın çok etkili bir jest olduÄŸunu, mutlu bir an olduÄŸunu da biliyoruz. Biz tabii askeri erkâna da gönderiyoruz.
-Çevik Bir'e mi gönderdiniz koliyi?
-PaÅŸaların hepsine gönderdik. Götüren adam döndü geldi, suratı asık böyle. Efendim, almadılar dedi. Hiçbir yerden hediye almıyorlarmış. Çevik PaÅŸa size bir mektup gönderdi dedi. Açtım zarfı. Ä°çinde kendi el yazısıyla yazmış. "Hediyeyi alamıyoruz, karargâhta böyle bir kararımız var. Yalnız yanındaki adamlara dikkat edin" diyor. Altında bir mektup daha. Açtım bizim paketleri götüren adam yazmış. BeÅŸ dakikada telaÅŸla karalanmış bir yazı. Bizim kolilerle beraber onu da vermiÅŸ Çevik PaÅŸa'ya. PaÅŸam diyor, ben bunların yanındayım, bunlar ÅŸöyle kötü adamlar, böyleler, zart zurt. Ä°hbar mektubu. Adamı çağırdım birkaç gün sonra. Bir dilekçe yazdırdım. Ä°ki mektubu yan yana koydurdum. Aynı yazı. Adamın yüzü bile kızarmadı. Gönderdim adamı.
-Ne dediniz?
-Biz hırsıza hırsız, kötüye kötü demeyiz. Dersen bir kere yüzgöz olursun. Ä°kincisi sen de kötü olursun. Geride kalana aman o kötü örnekti, siz iyi olun deriz. Bana hainlik yapan bir adam varmış. Çevik PaÅŸa bana onu ifÅŸa etti diye memnun oldum. 28 Åžubat'ta Genelkurmay baÅŸkanı kimdi?
-28 Şubat'ta İsmail Hakkı Karadayı.
-Onun sınıf arkadaşı, onun damadı filan biz arkadaÅŸtık. Onlar dediler ki ya Çevik PaÅŸa ile bir görüÅŸsene. GörüÅŸeyim dedim.
ÇEVÄ°K BÄ°R'Ä°N MUSKASI
-Ne diye? Anlat kendini. Biz iyi insanlarız diye mi?
-Evet. Biz seni tanıyoruz yani dediler. Nereden çıkıyor bu iÅŸler filan. Peki görüÅŸelim. Bir otele gittik. Åžehrin içinde butik bir otel. PaÅŸa da geldi oraya. Baktı bana, "Murat sen misin?" dedi. Evet benim. Dedi "Sen o musun?" Dedim ya benim. "Sen hep böyle mi geziyorsun?"
-Sarıkla mı gezeceÄŸinizi düÅŸünmüÅŸ?
-Bilmiyorum. Herhalde öyle bir zehaba kapıldı. PaÅŸa dedi ki, "Ya ben çok inançlı biriyim, öyle bir ÅŸey yok. Biz yaptığınız iÅŸleri takdir ediyoruz." Åžudur budur. Peki paÅŸam. "Ayrıca bak ben de Müslümanım" dedi. Çıkardı cebinden bir muska. "Ben bunu cebime koymadan çıkmam dışarı" dedi. Dedim benim batıl inançlarım yok, böyle ÅŸeylere inanmam.
TEÅžVÄ°K YASAÄžINI GÜNEÅž TANER DEĞİL HÜSAMETTÄ°N ÖZKAN ÇÖZDÜ
-O dönemde baÅŸka neler yapmak zorunda kaldınız?
-Ben size teÅŸvik hikâyesinin aslını anlatayım. KonuÅŸulduÄŸu gibi GüneÅŸ Taner çözmüÅŸ filan öyle bir ÅŸey yok. Onlar da yapmışlardır, Orhan Bey'le konuÅŸmuÅŸlardır, etmiÅŸlerdir. Ama
iÅŸin aslı ÅŸu. Bizim yabancılarla ortak bir tesisimiz var. Yatırım yapılıyor. TeÅŸvik belgesi revize edilecek, makineler gelecek. TeÅŸvik belgesi Ankara'ya gitti gelmiyor. Normalde hemen gönderirler. Yok. Yabancılar soruyor, adamlar makine gönderecek, yatırım yapılacak. Adam nezle olmuÅŸ dedim. Üç dört ay sürdü nezle. Gülmeye baÅŸladı yabancılar artık. Bunun üzerine sıkıştırdım.
-Nereden gelecek teÅŸvik belgesi, Hazine'den mi?
-Normal belge TeÅŸvik Uygulama'ya gidiyor, vize olup geliyor. Standart bir uygulama. Bizimki gelmiyor, belge kayıp. Adam gönderiyorum, baksın diye. Diyor ki, "Bilmem ne hanımı gördüm. Çantasından beni görür görmez Ülker çıkardı. Bak bende problem yok diyor" Memleketin hali bir acayip o zaman. Böyle bir kim vurduya gidiyor iÅŸ. En sonunda sıkıştırınca belge geldi. Postaya vermiÅŸler. Normalde vermezler postaya. Aldım, baktım, belgede hiçbir ÅŸey yazmıyor.
-Nasıl yani?
-Mühür var, imzalar var, yazı kısmı boÅŸ. Åžüphelendim, belgeyi çevirdim güneÅŸe. Yazıyor. Yani birisi almış vize yazısını daksillemiÅŸ. Bunu kim yapmış? O mührü atan, damgayı vuran adamların bunu yapması söz konusu deÄŸil. Adamların imzası var zaten altında. Orada belgeyi postaya veren memurlardan birisi daksillemiÅŸ vermiÅŸ ki çok büyük cesaret. Bunu ilk defa size söylüyorum. Netice ben bu belgeyi aldım, hemen Hüsamettin Özkan'a gittim, baÅŸbakan yardımcısı. Hüsamettin Bey böyle bir ÅŸey var, bu bir rezalet. Bunu yabancı ortak duysa dedim, memleketin itibarı ne olur. Mühür, imza var, memur daksilliyor. Anladım dedi. hemen düzelttiler, verdiler. TeÅŸvik hikayesi de budur.
-O bayrak mayrak meselesi...
-Benim iÅŸim deÄŸil. Ben Ülkerspor'un baÅŸkanlığını bir yıl yaptım. Onda da ÅŸampiyon oldum çok ÅŸükür. Bayrak mayrak bilmiyorum. Ama bayrak olsa ben her yere asarım. TeÅŸvik hikâyesi bu. BaÅŸka teÅŸvik hikâyesi yok.
BAKKAL AMCAYI KÜSTÜREMEM DEDÄ°M
-28 Åžubat döneminde TSK baÄŸlantılı birçok vakfa para aktarmak zorunda kalmanız ödediÄŸiniz bedellerden biri miydi?
-Yo, bir kere ben sormuÅŸtum. Bu iÅŸin önderlerinden bir PaÅŸaya, ÅŸimdi de konuÅŸan, fikir zerk eden... Ä°smini boÅŸver. Bana dedim haber gönderildi Ülker de bir ÅŸey yapsın. Memlekette kimin yanında olduÄŸunu göstersin filan. Dedim ne yapabiliriz? Mesela dediler ilan verseniz.
Peki yaparım ama ÅŸöyle bir ÅŸey var. Ben 150 bin tane bakkala gidiyorum, mal dağıtıyorum. Siz bakkalları tanıyorsunuz. Benim iÅŸimin hacmini biliyorsunuz. Bu ilanı versem, 28 Åžubat'ı desteklesem bakkal amca küsmez mi dedim. Çünkü onlar da biliyorlar ki halkın çoÄŸunluÄŸu demokrasiden, özgürlükten yana. Ben de bir ticari firma olarak böyle bir ÅŸey yaparsam ticaretim zarar görür. Bakkal amca bana küsmez mi? Haa dediler, biz bunu görüÅŸelim dediler. Bir hafta sonra dediler ki sen doÄŸrusunu yapıyorsun, bakkal amcayı küstürme dediler.
-Para yatır şu vakfa demediler mi?
-Yok ya, kimse öyle bir ÅŸey istemedi. Sabri Bey'in kendisi dedi. "OÄŸlum biz zekât veriyoruz. Ben çok üzülüyorum, GüneydoÄŸu'da çocuklar kolsuz bacaksız kalıyorlar. Bunlara bir protez falan yapsak, böyle bir ÅŸey bulsak, onlara yardımcı olsak. Genç çocuklar, bunların hayatları, nasıl devam edecek?" dedi. Peki, bakayım ben dedim. Gittim Milli Savunma Bakanlığı'na. Ä°smet Sezgin'den randevu aldım. KonuÅŸtum, anlattım. Dedim Ä°smet abi böyle böyle. Sabri Bey'in böyle bir arzusu var. Tamam, ben konuÅŸayım paÅŸalarla dedi. Bir rehabilitasyon merkezi kuruluyormuÅŸ. O zaman iyi bir para verdik. Hatta Milli Savunma Bakanlığı'na çağırdılar beni. Çeki ben götürdüm. Orada bir seremoni yaptılar. PaÅŸalar geldiler. Ama Sabri Bey bana tembih ettiÄŸi için, Ä°smet abi dedim bu verdiÄŸimiz para Sabri Bey'in zekâtıdır. Ona göre, böyle bir iÅŸe harcayacaksınız dedim. Biz Müslüman deÄŸil miyiz biliyoruz zekâtın ne olduÄŸunu dedi.
BENÄ°M MALLARIM PAHALI ORDU KANTÄ°NÄ°NE GÄ°REMEZ
-O dönemde yönetim kurullarınızda paÅŸalar yer aldı mı?
-Yok, kimse öyle bir ÅŸey istemedi. Kimse ÅŸuraya bağış yapın demedi. Kimse ÅŸu yönetim kuruluna ÅŸu paÅŸayı alın demedi. Bunları yazanlar, çizenler ya kendi gölgesinden korkanlar yahut da diÄŸerlerini korkutmak için yazanlar. Böyle bir ÅŸey yok. Ben akıl ettim. YaÅŸar Büyükanıt'a gittim. O da bir Fenerbahçelidir. KonuÅŸtuk ettik, görüÅŸtük. Aslan PaÅŸa vardı istihbarat baÅŸkanı. Åžimdi Harp Akademileri'nin başında. Onunla da konuÅŸtuk o zaman. O gün Hrant Dink vuruldu hatta. Aslan PaÅŸa kitap kurdudur. Ona bir takım güzel kitaplar da götürmüÅŸtüm. O da bana kitap vermiÅŸti. YaÅŸar PaÅŸa'ya da Ülker'in büyüklüÄŸünü, durumunu anlattım. O bana "Bir ÅŸey var mı yapabileceÄŸimiz?" dedi. Mal alıyorlar, almıyorlar filan. PaÅŸam dedim. Benim mallarımı siz kantinlerde satamazsınız.
-Neden?
-Benim mallarım pahalı. O kantinlerde ucuz mal satıyorlar. Ucuz malı belki pahalı satıp para kazanıyorlar. Döner sermaye yapıyorlar. Bütün kantinler öyledir. Ama bir problem yok. Çünkü terhis olduklarında Ülker yiyorlar. Her yerde var çok ÅŸükür. Çok da satılıyor. Böyle bir iyi görüÅŸmemiz olmuÅŸtu. Sonra Tolon PaÅŸa'dan randevu aldım. Selimiye'de komutan. Gittim. BaÅŸka bir iÅŸadamı daha vardı. Ä°kimiz beraber gitmiÅŸtik. Sen dedi hangi Murat Ülker'sin? PaÅŸam dedim ÅŸu meÅŸhur olan. "Ha" dedi, "Sabri Bey'in oÄŸlu musun? Babanı tanırım" dedi. Üç beÅŸten sonra, "sen" dedi "Tayyip ErdoÄŸan'ı tanıyor musun?" PaÅŸam dedim Tayyip ErdoÄŸan ÅŸu kadar zaman Ä°stanbul'da belediye baÅŸkanlığı yaptı. Ben de burada iÅŸadamıyım. Onu bırak dedim kendisi ÅŸimdi baÅŸbakan. Ne demek tanıyor musun? Tanımayı bırak dedim, destekliyorum. Herhalde o konuÅŸma ona ters geldi ki, öyle bakınca dedim, ben ondan önceki hükümeti de destekliyorum. Ben iÅŸadamıyım. Türkiye'de ticaret yapıyorum. Bundan sonra gelecek hükümet kimse onu da peÅŸinen destekliyorum dedim. Sonra biraz konuÅŸtuk. Bu ÅŸehit cenazelerinde falan namaza duruverseniz ne olur.
POSTALLARIMI ÇIKARIP NASIL ABDEST ALAYIM?
-Çok güzel demiÅŸsiniz.
-Ayrı yerlerde oturuyorsunuz, ayrı servislerle gidip geliyorsunuz dedim. Halkın içine giriverseniz dedim. Böyle konuÅŸtuk karşılıklı, güzel bir sohbet oldu.
-Tolon PaÅŸa ne dedi, haklısınız böyle yapmalıyız dedi mi?
-Orada abdest alınacak sanıyordum dedi. Nasıl postalı, üniformayı çıkarayım dedi.
-Ha cenaze namazını o yüzden kılmıyor!
-Åžimdi öÄŸrendim dedi. Önceden abdest alıp gidiyorum, kılıyorum namazlarını dedi.
-Ne kadar yabancılaşmış bakar mısınız?
-Ama sen milletin paÅŸasını da aÅŸağı düÅŸürme.
-Bırakın Allah aşkına Murat Bey.
-BaÅŸka bir ÅŸey anlatayım. Aydınlık bir yazdı o dönem. Ä°ÅŸte irtica ÅŸemaları, ÅŸunlar bunlar. Mahkemeye verdik, Dedik ki yok böyle bir ÅŸey. Sabri Bey'in adını koymuÅŸ. Mahkemede dedi ki Aydınlık, "Efendim biz bunları Genelkurmay'dan aldık". Hakim dedi ki 'yazın, Genelkurmay'a sorun. Genelkurmay böyle bir ÅŸey yapıyor mu?' Aydınlık, "Hakim taraf tutuyor, reddi hakim talep ediyoruz" dedi. Bir üst mahkemeye gitti. Reddi hakim talebi bozuldu aynı mahkemeye geri geldik. Hakim tekrar yazdı Genelkurmay'a. Genelkurmay'dan cevap geldi. YaÅŸar Büyükanıt'ın imzasıyla. Dedi bizde böyle bir bilgi yok. Biz bunları dosyalamıyoruz, araÅŸtırmıyoruz. Biz böyle bir ÅŸey vermedik. Mahkeme de Aydınlık'ı mahkûm etti. Ben icra etmedim, iyi bir tazminattı. Aydınlık da kapattı kaçtı. Sonradan DoÄŸu Bey ile görüÅŸtük. O bizim PR çalışmalarına falan katıldı sonradan. Ä°nsanlar birbirini tanıyınca, yüz yüze küfretmek olmaz. Ä°kincisi ben de kötü bir adam deÄŸilim. Adam beni tanıyınca niye benden hoÅŸlanmasın. Ondan sonra Cumhuriyet Gazetesi de bir yazı yazmıştı. Verdik mahkemeye. Mahkemeyi kazandık, iyi bir tazminat kazandık. Avukat zaten arada bir, bir torba geliyor elinde. Naylon torba, içi para dolu. "Sabri Bey'e bunu ver" diyor. Ne bu? Diyor "Åžu kadar milyar tazminatlardan aldık, helal para." Davayı kazandığımız dönemde Cumhuriyet'in yazarlarından birisini vurdular. Adını hatırlayamadım ÅŸimdi.
-Onat Kutlar olmalı.
-Yargıtay'da sözlü savunma yapılacak. O yazar vurulunca memlekette yer yerinden oynadı. Biz de dedik ki biz bu savunmada haklı olduÄŸumuzu biliyoruz. Burada bu savunmayı yaparsak bunu alacağımızı biliyoruz. Ama bu kadar üzüntülü bir günde, Cumhuriyet ailesi bu kadar üzgünken bunu yapmak istemiyoruz. Vazgeçtik davamızdan ki kazanmıştık. Sonra ben Ä°lhan Selçuk'tan Cola Turka hakkında tebrik aldım.
Yanlış mı hatırlıyorum. Siz 28 ÅŸubat döneminde Cumhuriyet Gazetesi spor ekine sponsor mu olmuÅŸtunuz?
-Bütün gazetelere hala sponsoruz.
-Åžu anda ordu kantinlerde Ülker var mı?
-Var. Onlar almak istiyorlarsa, ben satmak istiyorsam her zaman var.
-Ne zamandan itibaren bu yasak delindi?
-Resmi olmayan bir yasağı soruyorsun. Olmayan bir yasak nasıl delinir. Yok ise olmamıştır.
-Israr ediyorum ve soruyorum.
-Cevap veremem. Hekimlerin hasta gizliliÄŸi gibi bizim de müÅŸteri gizliliÄŸimiz var.
-AK Parti iktidara geldikten ortalık yumuşadıktan sonra mı, hadi gelsin mallar dendi?
-Ak Parti iktidara geldikten sonra ortalık yumuÅŸamadı ki. Epey bir kavga gürültü oldu. Hatırla.
-Peki. Bu mahkemeler filan... Süngü düÅŸtükten sonra mı girdiniz kantine?
-Süngünün düÅŸtüÄŸünü duymadım. Süngüsüz tüfek ne iÅŸe yarar. Düz bir av tüfeÄŸi olur o zaman. Türkiye Cumhuriyeti'nde, Türkiye Cumhuriyeti'nin ordusunda, Ülker gibi bir firmadan ben mal almam diye resmen yazı yazacak, söyleyecek adam yok. Olamaz da.
-Gayri resmi olabilir.
-Gayri resmi herkes söyleyebilir.
28 ÅžUBAT'A HÖT DEMESEYDÄ°K TAÅž TAÅž ÜSTÜNDE KALMAZDI
-O dönemde asker sizin reklamlarınızı ve ilanlarınızı merkez medyada yayınlanmaması doÄŸrultusunda bir takım çabalar içine de girdi mi?
-Öyle bir ÅŸey olmadı. Bu 28 ÅŸubat insanların muhayyilesinde olan psikolojik bir ÅŸey. Böyle bir ÅŸey yok.
-Nasıl yok?
-Höt dersen yok. Karanlıktan korkuyorsan her yer karanlık. Karanlıktan korkmuyorsan karanlık yok.
-Çok höt diyebildiniz mi onlara?
-Ben hiç kimseye eyvallah etmedim, etmem de. Kötü bir huyum vardır. Bilirler arkadaÅŸlar.
-Yapabildiyseniz aferin. Ne yaptığınızı söyleyin.
-Yapmasam burada taÅŸ taÅŸ üstünde kalmaz. Herkes bir ÅŸey alır gider o zaman. Deniz Baykal'ı görmeye gittim. Yeni MKYK seçilmiÅŸ, toplantıları vardı.
-Baykal genel baÅŸkanken.
-Tabii tabii. Bekledim. Sonra baktım bitmeyecek toplantı. Ben çıkıyorum dedim. Sonra duymuÅŸ, çıktı toplantıdan. Aman dedi gelsin. Çıktım yukarı. Kusura bakma, MKYK dedi. Biliyorum. Nasılsın, ne yapıyorsun, iÅŸlerin nasıl falan. Anlattık. Ama bir ÅŸey söyleyeceÄŸim dedim. Bu sizin konuÅŸtuklarınız, muhalefet üslubunuz, yaptığınız ÅŸeyler dedim uymuyor dedim benim gördüklerime. Nedir o? Dedim arkadaÅŸlarınız gensoru veriyorlar mecliste veya neyse adı. Efendim burada meclisin kantininde Ülker yoÄŸurdu nasıl satılır? BaÅŸbakan bunun distrübütörü deÄŸil mi?Ya dedim böyle bir politika olur mu? Nasıl dedi? Benim yoÄŸurdumun sizin politikanızla ne alakası var?Ayrıca baÅŸbakan koskoca adam. Benim distrübütörüm deÄŸil ki, böyle bir ÅŸey yok ki. Aa dedi haklısın.
-Distribütörlük ta belediye baÅŸkanlığından kalma bir ÅŸey.
-O zamanda kendisi gerçek manada bir distrübütör deÄŸil. Aktif çalışan bir distrübütörün ortağıydı. Her iÅŸin bir üslubu var. Ondan sonra "Çok özür dilerim. Böyle bir ÅŸey olmadığını arkadaÅŸlara izah ederim" dedi. Hâlâ da ben Deniz Bey'e birini gönderirim, gördükçe de bir yerde ne mallar yapıyorsun, ne ediyorsun diye sorar, ilgilenir. Niye, çünkü ben Deniz Baykal için de bisküvi yapıyorum.
-O dönemde mütedeyyin ve muhafazakâr kesim size pozitif ayrımcılık yaptı mı?
-Bilmiyorum. Nasıl hissedebilirim. Nasıl ölçebilirim.
-İlanlardan, reklamlardan, haberlerden, satıştan...
-Diyorum ya size 28 Şubat var, bana yok. Karanlıktan korkmuyorsan 28 Şubat yok.
Ä°ÅžADAMI İŞİNÄ°, SÄ°YASETÇÄ° SÄ°YASETÄ°NÄ° YAPSIN
-Hem TÜSÄ°AD, hem MÜSÄ°AD üyesisiniz. TÜSÄ°AD'da Ümit Boyner dönemi baÅŸbakanla sözel çatışmaya varan görüÅŸ ayrılıkları oldu. Siz o dönemde Ümit Boyner gibi mi düÅŸündünüz, yoksa baÅŸbakanın tarafını mı tuttunuz?
-Ben aktif bir TÜSÄ°AD üyesi deÄŸilim. Vaktim yok. Ancak kendi iÅŸimi görüyorum. Çok da seyahat ediyorum.
-Bir şey yapmanız gerekmiyor zaten. Aidatınızı veriyorsunuz, oluyor bitiyor.
-Olur mu canım. Onun toplantıları var, çağırıyorlar.
-Ben sizin ne denli aktif ya da pasif olduÄŸunuzu sormuyorum.
-Ben o tartışmaların içinde yokum. Kim ne demiÅŸ, kendisinden duymadıkça inanmam zaten.
-Televizyonda mı seyretmiyorsunuz?
-Seyretmiyorum. ArkadaÅŸlar beni ilgilendiren haberleri gönderiyorlar, sabah 15 dakikamı alıyor. TÜSÄ°AD'dır, MÜSÄ°AD'tır hangisi olursa olsun, kendi ihtisasını ilgilendiren konularda konuÅŸsun ve iÅŸ yapsın. Buna taraftarım. Paran var, iÅŸadamısın diye çok konuÅŸursan, zaten dinlemezler doÄŸruyu söylesen bile. Ama TÜSÄ°AD meslek okullarına yatırım yapıyor. Meslek okulları memleket meselesi diyor. Bunları destekliyorum.
-"Sen iÅŸadamısın siyasete karışma" diyorsunuz yani. Böylece tarafınızı anlamış olduk.
-Hangi taraftayım?
-Başbakanın tarafındasınız.
-O da mı öyle söylüyor?
-O da öyle söylüyor. Herkes kendi iÅŸini yapsın, siyaseti ben yapayım diyor.
-BaÅŸbakanın ne dediÄŸini de öÄŸrenmiÅŸ olduk bu arada.
ÇAMLICA CAMÄ°Ä° Ä°ÇÄ°N PARA Ä°STENMEDÄ° BENDEN
-Çamlıca'da yapılacak camiye para verecekmiÅŸsiniz?
Haberim yok. Ben burada bile deÄŸildim. Åžimdi nasıl diyeceksin vermem, vermeyeceÄŸim. Tekzip mi edelim. Böyle bir ÅŸey olabilir mi? Ben diyorum ki Vatan Gazetesi benim o camiyi yaptırmamı istediÄŸi için böyle haber çıkarıyorlar.
-Ä°stemediler yani sizden cami için para?
-Ä°stemediler.
-Ä°sterlerse verir misiniz?
-Bakarız o zaman.
-Çamlıca'ya cami ihtiyacı olduÄŸunu düÅŸünüyor musunuz?
-Ben Çamlıca'da oturmuyorum ki, Vaniköy'de oturuyorum. Vaniköy'de de iki tane cami var, bir sağımızda, bir solumuzda.
-Bana göre yok cami ihtiyacı Çamlıca'da. Size göre var mı?
-Diyanet var, ÅŸehir planlaması var, cami ihtiyacı varsa tespit edilir yapılır. Hükümetimiz, devletimiz büyüktür.
BEN FENERBAHÇE'YE TARAFTARIM, FANATÄ°K DEĞİLÄ°M
- Aziz Yıldırım'ın Hocaefendi'ye ne kadar öfkeli olduÄŸu yazıldı çizildi... Bütün bunlar sizi rencide etti mi?
-Ben bunları Aziz Yıldırım'dan duymadım. Yine 28 ÅŸubat hikayesi gibi. O söylüyor bu söylüyor. O yazıyor, burada çıkıyor. Ama aslında adam ne söylemiÅŸ. Ben taraftardan da duymadım böyle bir ÅŸeyi. Dedikodu ile bir iÅŸ olur mu?
-ErtuÄŸrul Özkök yazdı.
-Onu okumadım. Aziz ile de görüÅŸemedim çıktıktan sonra.
-Bütün bu olaylara taraftar duygusuyla mı bakıyorsunuz?
-Ben Fenerbahçe'ye taraftarım, fanatik deÄŸilim.
-Bizim baÅŸkan neylerse güzel eyler gibi düÅŸünüyor fanatikler.
-Demek ki ben fanatik deÄŸilim.
-Son kararı Yargıtay verecek ama mahkeme hüküm verdi, bunu önemsiyorsunuz öyleyse.
-Mahkeme ÅŸike ile alakalı bir hüküm vermedi ki. Çete ile alakalı verdi.
-Åžikeden de verdi.
-Kararı okumadan bir şey diyemem.
-Siz Fenerbahçe delegesi misiniz?
-Bilmiyorum.
-Delege olup olmadığınızı bilmiyor musunuz?
-Bilmiyorum.
-Böyle bir ÅŸey olabilir mi?
-Nereden bileceÄŸim. Böyle delege kağıdı mı veriyorlar?
-Tabii.
-Bana öyle bir kağıt vermediler. Demek ki deÄŸilmiÅŸim.
-Siz Fenerbahçe'ye para yatırıyorsunuz. Destekliyorsun. DesteklediÄŸiniz takımın içinde bir takım katakulliler var mı yok mu diye merak etmiyor musunuz?
-Ben seyrederken görüyorum, biliyorum nasıl oynuyorlar, ne yapıyorlar. Onun için zevkle maçı seyrediyorum zaten.
-Åžike mike yok, bunlar uydurma ÅŸeyler mi diyorsunuz?
-Åžike var veya yok diyemem. Niye? Mahkemede olan bir konu. Mahkeme devam ediyor.
DEFTER-Ä° KAÄ°NATI OKUMAK VAR AVDA
-Av merakınıza gelelim. Ne avlıyorsunuz geyik mi, ayı mı, yaban domuzu mu?
-Avcıya böyle bir soru sorulmaz. Åžöyle sorulur. KuÅŸ mu avlıyorsun, balık mı avlıyorsun, büyük av mı avlıyorsun? Ben hepsini avlarım. Kurallarına uygun olarak.
-Avlanmak hangi ihtiyacınızı giderir?
-Avda bir kere azim, sebat var. Onun yanında süratle karar verebiliyorsun. Zor ÅŸartlara dayanıklılık var. Bunların hepsi bir nevi pentatlon gibi. Ben bunu gençken yapardım, babam da yapma demezdi. Åžimdi de vakit buldukça av için büyük ÅŸirketlerin yöneticilerinin davetlisi olarak yurtdışına gidiyorum. O insanlarla, onların kültürleriyle bir arada olabiliyorum. Çünkü tamamıyle sosyal bir hadise için gitsem bana orada sabretmek çok zor. Ama bu ÅŸekilde hem onlar çok memnun oluyorlar, hem iÅŸ haricinde de beraber olmuÅŸ oluyorum. BirçoÄŸu zaten ortağım. Ä°ÅŸ yaptığım insanlar. O açıdan bana bir faydası oluyor.
-ÖldürdüÄŸünüz hayvanların acısını yüreÄŸinizde hisseder misiniz?
-Zaten hayvana bir eziyet olsa bunu yapmamak lazım. Mesela Avrupa'da geyik vurmaya gitmiÅŸtim. Ormanda dört saat bekledim. Karşıda bir sürü geyik var.Onların içinde artık ölecek, kendi başına hayatını idame ettiremeyecek bir tane geyiÄŸi dört saat sonra vurdum. Dürbünle bakıyorsun. Geyikler 15 yıl kadar yaÅŸarlar. DiÅŸleri dökülünce beslenemez. Kendi kendine ölürler. O hayvanı vurdum mesela. Böyle bir avcılık yapmak zaten tabii seleksiyona uygun bir ÅŸey. O hayvan aç kalıp da öleceÄŸi yerde siz onu vurduÄŸunuz zaman hem etinden oradaki insanlar istifade ediyor, hem derisinden, ÅŸundan bundan.
Avcılık mantığı benim kalbime iyi gelmiyor.
-İnsanlar farklı farklı yaratılmış.
-Bir geyiği vurmaktan nasıl bir haz duyabilirsiniz?
-Peygamberimizin amcası Hamza da aslan avlardı.
-Peygamberin amcası diye yaptığı doğru mu oluyor?
-Peygamber, ona dur derdi yanlış olsaydı. Dini açıdan, vicdani açıdan yaklaÅŸacak olsa yapma derdi.
-Geyik avı filmini seyretmiş miydiniz?
-Seyretmedim. Beraber gidelim geyik avlayalım.
-Asla. Ben aÄŸlaya aÄŸlaya ölürüm.
-Bugün yedik ya,
-Geyik miydi yediÄŸimiz?
-Hayır. Ne fark eder ki. Ha geyik, ha inek.
-Geyik'in etine sütüne ihtiyacımız mı var?
-Bu bir endüstri. O av bittiÄŸi zaman ÅŸirketin kamyonu geliyor. O hayvanları yüzüyor, temizliyor. SoÄŸutuculara koyuyor, götürüyor daÄŸdan. Normal bir kesim var ya, ÅŸu kadar hayvan kesiliyor her gün Ä°stanbul'da. Åžu kadarı avlanıyor, onun yanına ilave ediliyor. Mesela biz Ä°stanbul'da sülün avına gitmiÅŸtik. Gittik, vurduk. Sülünler Ä°stanbul'daki beÅŸ yıldızlı bir otelin mutfağı için hazırlandı gönderildi. Oradaki müÅŸteriler yedi sülünleri. Bu da bir endüstri. Yani canım öldürmek istedi de öldürdüm diye bir ÅŸey yok.
-Bir öldürme içgüdüsü kuÅŸkusuz hepimizin içinde var. Belki de bilinçaltında o ihtiyacı doyurmuÅŸ oluyorsunuz.
-Kimseyi öldürme ihtiyacım olduÄŸunu sanmıyorum. Saatlerce hayvanların yaÅŸamını izliyorsun orada.
-Ama o zaman da bağlanmaz mısınız? Bağlanırım onlara ben.
-Ben baÄŸlanamam. Orada defter-i kainatı okumak vardır. Avda bunu görürsün. Dünya o kadar güzel yaratılmış, o kadar güzel ÅŸeyler var ki dünyanın içinde.
-Defteri kainatı okumak deyiminden ben bu mükemmel düzenin farkında olup, hayretler içinde kalıp, huÅŸu duymayı anlarım. O tefekkürün içine bir canlıyı öldürmeyi yerleÅŸtiremiyorum.
-Kuran'da Allah önce ölümü sonra hayatı yarattığını söylüyor. Mülk suresinde.
Onun için bana farklı gelmiyor. Hayat da var, ölüm de var. elli elli. Ölüm bu hayatın sonu, baÅŸka bir ÅŸeyin baÅŸlangıcı. DediÄŸim gibi, bu avcılık konusunda ben özel seleksiyona tabi olacak bir hayvan olmasını tercih ediyorum. Bazen atarsın vuramazsın ayrı. Ama mutlaka tek kurÅŸunda, kısa yoldan öldürmeye çalışırım. Mesela bazıları hayvanı olmayacak bir yerinden vurur. Hayvan bağırır, çağırır. O kaçar, o kovalar. Zaten o hayvanı vurmak deÄŸil mesele. Bazen gidersin vurmazsın. Ama o heyecanı, peÅŸinden koÅŸması, o azim, o sebat. Parçası olmak, defteri kainatı okumak. Yoksa gecenin bir yarısı kim gidecek?
ARABA YARIÅžINDA SCHUMACHER DERECELERÄ°NÄ°N YÜZDE ALTIMIÅžINI YAPIYORUM
-Direksiyon başında hız yapar mısınız?
-Yurtdışında yarış arabalarını kullanırım. Michael Schumacher var ya. Onun derecelerinin yüzde atmışı kadarını yapıyorum. Elli küsur yaşında bir adamım.
-Maşallah size. Nereden geldi bu hız arzusu? Hayat bitiyor bir şey yapayım duygusu mu?
-Yelken yaparım hobi olarak. Avdan çok daha iyi. Sonra düÅŸündüm baÅŸka ne yapabilirim diye. Vodafone'un CEO'su ile buluÅŸmuÅŸtuk, onlar arkadaÅŸlarıyla toplanıp yarış arabalarıyla yarış yapıyorlarmış. Pistlerine gidip. Benim de buna meraklı birçok arkadaşım vardı. Yapıyoruz yani. Ä°spanya'da yaptım. Almanya'da yaptım. Türkiye'de yaptım. Güzel olur. Ä°ki gün yaparız arka arkaya. Üstü açık arabalar olur. Her çeÅŸit Ferrariler. ArkadaÅŸların arabaları var. Arabalar sonunda epey yoruluyor tabii, servise gidiyor. Ama benim sahip olduÄŸum herhangi bir yarış arabam yok. Kiralıyoruz.
KABE MUAZZAM BÄ°R TÄ°YATRO SAHNESÄ°, HERKES BAÅžROLDE...
-Ramazanda hatim indirme gibi adetleriniz var mı?
-Vaktim olmuyor. Her Ramazan Umre'ye gitmeye gayret ediyorum. Bu sene de gittim. Bir cumayı orada kılıp umre yapmaya gayret ediyorum.
-Ne hissediyorsunuz Kâbe ile bakışırken?
-Valla vazifelerden pek bakışacak halimiz olmuyor. Orası çok büyük, muazzam bir tiyatro sahnesi. Orada herkes baÅŸrolde. En iyi performansını yapmaya çalışıyor. Çok büyük bir imkan bu da. Ä°nsanın manen tatmin olması açısından güzel bir ÅŸey. Tavaf zaten yürünen bir namazdır diye bir hadis var. Tavaf ederken Kabe'ye bakılır. Ben orada namaz kılarken anlıyorum rükû niye var, secde niye var?
-Niye var?
-Secde o kadar ağır bir ÅŸey ki, öyle yüklü bir mesuliyet ki önce rükûya gidip o secdeye hazırlanıyorsunuz. Eski dinlerde sadece secde vardı rükû yoktu. Secde o kadar güzel bir ÅŸey ki, onun için iki tane yapıyorsunuz.
-Aslında her anımızda biz hayatımızın baÅŸrolündeyiz. Siz benim hayatımın figüranısınız, ben de sizin hayatınızın figüranıyım.
Onun için diyorum ya herkesle iyi geçinmek lazım. DeÄŸmez yani.
Nuriye Akman/Zaman